24.2.16

Cem Karaca~Yağma Sofrası

Cem Karaca'nın yorumuyla Han-ı Yağma

~HAN-I YAĞMA~

1908'de sözde hürriyet olan Meşrutiyet ilan edilerek millet demokrasi aşkıyla yanıp tutuştu. Halk, İttihat Terakki Cemiyeti'nin eşitlik,demokrasi, hak kavramlarını öne sürmesine güvenmişti. O zamanlar İttihat Terakki'yi destekleyenlerden biri de bu hürriyet aşkıyla dolu olan Tevfik Fikretti. Fırtına öncesi sessizlik gibi olan bu dönemlerde Tevfik Fikret "Ferda, Millet Şarkısı" gibi destekleyici şiirler yazdı. Fakat kısa zaman sonra İttihat ve Terakki yönetimi amaçlarından saptı ve dikdatörlük taslamaya başladı. Çok geçmeden devlet ve millet hainlerin, yağmacıların vurgununa uğradı. Desteklediği partinin gerçek yüzünü gören Fikret ,Abdülmecit yönetiminin aydınlara uyguladığı baskı ve sansürlere daha fazla dayanamayarak yönetimin karşıtı oldu. Bu olaylardan sonra çalıştığı Robert Koleji'ne yakın bir yerde Aşiyan adını verdiği bir ev yaptırdı ve buraya çekildi. İşte bu dönemde Tevfik Fikret söylenenlere göre Victor Hugo'nun Joyeuse Vie şiirinden esinlenerek, devletin göz göre göre yağmalanmasını eleştirmek amacıyla Han-ı Yağma şiirini yazdı. Victor Hugo'nun bu şiirinin özellikle şu dizeleri benzerlik taşımaktadır:

“Ha gayret yağmacılar, salaklar, sayın baylar; 
Hazların etrafında çöreklenin, şölen var… Koşun yeriniz hazır, 
Baylar, hayat kısadır, yiyin, için, eğlenin, Sizlersiniz sahibi bu talihsiz ülkenin  
Bu millette malınızdır.” *

Görüldüğü gibi konu itibarıyla ve söyleyiş tarzıyla şiirler benzerlik taşımakta. Bence de Tevfik Fikret  o döneme tam anlamıyla uyan bu şiirden esinlemiştir. 
Parnasizm akımından etkilenen Tevfik Fikret eserlerinde "Sanat sanat için" anlayışını savunsada Han-ı Yağma şiirinde açıkça eleştirel ve okuyucuda farkındalık yaratan bir havası olduğu için "Sanat toplum için" görüşüne de uymaktadır. Saray yağmalanırken  kayıtsız kalınmasını , yağmalayanların aç gözlülüğünü  anlatan bu şiirde parnasizmde olduğu gibi duyguların yerini açık bir şekilde düşünceler almıştır.
Halkın ümitleri , ülkenin geleceği , istikbali düşmanlar için yağma sofrası olduğu bu dönemde Tevfik Fikret yazdığı Han-ı Yağma şiiriyle cesur yüreğini satırlara açmıştır. Önceden de devlet büyüğünü eleştirdiği gerekçesiyle içeri alınmasıyla mücadeleci ruhu ortaya çıkmıştır. Fakat devlet otoritesine karşı çıkarak Aşiyan'a kapanması ise gözümde cesur bir imaj oluşturmuyor. Han-ı Yağma'da doyumsuzluktan , aç gözlülükten yakınırken kendisininde ayrı bir kesimde yaşaması akıllarda soru işareti bırakıyor.

Yıllardan beri çoğu şeyin değişmediği günümüzde bu şiirin hala güncelliğini koruduğunu görüyoruz.İşte o meşhur şiir:

Han-ı Yağma 

Bu sofracık, efendiler, ki -iltikama muntazır
Huzurunuzda titriyor- şu milletin hayatıdır;
Şu milletin ki muztarib, şu milletin ki muhtazır,
Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun, hapır hapır.

Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı iştiha sizin;
Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin!

Efendiler! Pek açsınız, bu çehrenizde bellidir;
Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı, kim bilir?
Şu nadi-i niam, bakın, kudumunuzla müftahir,
Bu hakkıdır gazanızın, evet, o hakk da elde bir!

Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı zi-safa sizin;
Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin!

Bütün bu nazlı beylerin, ne varsa ortalıkta say:
Haseb, neseb, şeref, şataf, oyun, düğün, konak, saray
Bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay
Bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay

Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı iştiha sizin;
Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin!

Büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı, yok zarar,
Gurur-ı ihtişamı var, sürür-ı intikamı var.
Bu sofra iltifatınızdan işte ab u tab umar;
Sizin bu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar.

Yiyin efendiler, yiyin, bu han-ı can-feza sizin;
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Verir zavallı memleket, verir ne varsa; malını
Vücüdunu, hayatını, ümidini, hayalini;
Bütün ferag-ı halini, olanca şevk-ı balini
Hemen yutun, düşünmeyin haramını, helalini.

Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı iştiha sizin;
Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin!

Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın gider ayak:
Yarın bakarsınız söner, bugün çıtırdayan ocak;
Bugünkü miğdeler kavi bugünkü çorbalar sıcak,
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak…

Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı pür-neva sizin;
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!…

Tevfik Fikret

*(Cemil Meriç - Victor Hugo Joyeuse Vie şiiri çevirisi)



23.2.16

AĞLARA TAKILAN HAYALLER



Yıllarını masa başında daktilo sesleri arasında ki yorucu işine harcayan emekli Mehmet Amcanın fedakar ,can yoldaşı karısı dışında ne bir torunu, ne de bir evladı vardı. İstemişti, hemde çok istemişti ama kader işte olmamıştı. Üzüntüsünü gideren , sessiz yaşamını renklendiren bir hayali vardı Mehmet Amcanın. Sabahın buğulu havasında türküler söyleyerek ısındığı , elleri soğuktan çatlasada balık ağlarını düğümlediği günlerin gelmesini istiyordu yani küçük bir balıkçı takasıydı hayali.  Ara sokaktaki , tek katlı , ahşap evinin üç beş sokak aşağısında olan sahilin en ucundaki balıkçılar köyüne gidip bu isteğinin gerçekleştiği hayali kuruyordu. Emekli maaşının geçinme telaşından arda kalanını biriktiriyordu yıllardan beri. Her sabah olduğu gibi bir kış sabahı sahile inmeden biriktirdiği parasını sayıyordu ki o günün geldiğini anladı. Hayat arkadaşına bu sevinçli haberi verdi ve hayallerini gerçekleştirecek takayı sonunda aldı. Her şeyi hazırladı ve yarın sabah balığa çıkmak üzere minik takasını sahile bağladı. Gece heyecandan doğru düzgün uyuyamasa da gözlerini açtı umut dolu sabaha. Giyindi, karısının elleriyle hazırladığı yolluğunu aldı ve balıkçılar köyüne doğru yürümeye başladı . Hava çok rüzgarlıydı. Sahile vardığında gördüğü manzarayla dünya başına yıkılmıştı. Hırçın dalgalardan başka bir şey göremiyordu takasının bağlı olduğu yerde. Islak zemine dizlerini koydu ve uzun uzun kükreyen denizi izledi. 


O günden sonra her sabah erkenden uyanır, yağmurluğunu ve sarı çizmesini giyerek sahilin bir ucundaki balıkçılar köyüne gider, balıkçılarla türküler söyleyerek balığa çıkmaya hazırlanırdı.  Vakit geldiğinde, motorlar çalıştığında bizim Mehmet Amca oltasıyla kovasını eline alır balıkçılara el sallardı. Oltasını denize atar , hava kararana dek gemilerin dönmesini beklerdi.

PERİ MASALI

Bir kış gecesi masalına açılan kapıdan  
Yumuşacık kanatlarıyla uçuşan  
Minik periler gibi gelir 
Kar 
Yeryüzüne indiğinde
Birleşir minik kanatlar 
Üşümesin kimsecikler diye 
Pamuktan bir örtü serer yeryüzüne 
Kimilerinin yüreğini ısıtır 
Kimilerinin gecesini aydınlatır bu örtü
İşte kar 
En güzel gece yağar